Bölüm I : Kaosun başlangıcı
Patosun dünyayı değiştirmesinden bir süre sonra, iki tanrı arasındaki bu oyun nedeniyle Logosun başta arzuladığının dışında ölüm ve yaşamın başlaması olumsuz bir ortam geliştirdi çünkü ölüm yokken Logosun yeni yaşamlar yaratmasına gerek yoktu. Bu Logosun yaratıcılığının, sonsuzluğunun ve görkeminin kabul edilmesiydi. Ancak bu gidişatın kötü bir şekilde değişmesi sonucunda, kaybolan hayatların yerine yenisinin getirilmesi gibi bir iş çıkmıştı. Halbuki Logos yaşamı yaratırken bunu kontrol altına almamıştı. O nedenle bütün bu görevleri yerine getirmesi için yeni bir tanrı, hayat Tanrıçası Akara’yı yarattı.
Birbirinden iki farklı ve birbiri ile çekişen tanrı Logos ve Patos’un aksine, Akara sakin, kararlı ve yaşayan her canlı ile ilgilenen bir tanrıçaydı. Yaşlanıp yok olanların yerine yenilerinin gelmesini ve büyüyüp onların yerini almasını sağladı. Onların yeryüzünde yaşamaları gerektiğini anladı, gerçek yaratıcıları kendisi olmadığı ve yarattıkları kendisine saygı göstermediği halde onları sevmeyi öğrendi.
Akara bu görevi üstlendikten bir süre sonra Logosun eski keder ve üzüntüsünden uzaklaştığını, yarattıkları üzerindeki sorumluluk ve görevlerini savsaklamaya başladığını fark etti. Halbuki yaratıcının rehberliği olmadan yaşamın başarılı olması mümkün görünmüyordu oysa Akara canlıları çok sevmişti. “Belkide” dedi kendi kendisine “Bunların hepsini kendi çocuklarım gibi benimsemeliyim.”
Akaranın, Alın yazısı gibi bütün yaratıkların varlığını koruma niyeti karşısında Logos yarattıklarını tamamen kaybedeceği korkusuna kapıldı ve Akaraya, yaratıcı olarak kendi görev ve sorumluluklarını tekrar yerine getirmeye başlayacağına dair söz verdi. Tanrıça bu söz karşısında geçmişte yaşadığı zorluk ve sorunları unuttu. Logos tekrar her şeyle ilgilenmeye ve yaratıcı görevlerini yerine getirmeye başladı. Akara kendisini yardımcı dadı gibi hissetmesine rağmen, dünyadaki yaşamın devam ettirilmesi için üstlendiği rolün onurunu içinde hissediyordu.
Fakat Logosun görevlerini yapmaya başlaması ile birlikte, Patos yeniden ortaya çıktı.
Bu defa, Logosun rüzgarlarını ve ağaçlarını çok sevdiği, bulutlarına dokunduğu ve ilk yarattıklarından olan dağların yapısını bozmaya karar verdi.
Carnac’ın çekirdeğindeki deliklerden alevleri çağırdı. Hapsedilmiş ateş, o güzelim dağların zirvesinden alevli kraterler açarak erimiş lavlar şeklinde yeryüzüne doğru püskürmeye başladı.
Çok sevdiği dağlarının ve ormanlarının korkunç bir şekilde yok edilişi esnasında ,Logos lavların etrafını güçlü bir rüzgar ile çevirip soğutmak ve çevresinde yarıklar oluşturup içerisine hapsetmek için çok geç kalmıştı. Bütün ormanlar ve yerleşim yerleri yok oldu, nehirler kaynadı ve insanlar hayatlarını kaybetmeden önce korkudan donakaldılar.
Kuşaklar sonra, akara yok edilen ormanların yerine yenilerini yeşertti. Hayvanlar yeniden yeryüzünde dolaşmaya, nehirler tekrar kaynaklarından akmaya başladı. Önceki atalarının başlarına neler geldiğini bilen insanlar da kayıplarını telafi ederek yeniden çoğaldılar. Sessiz dağlar sık, sık lavlar püskürtmeye devam ettiler ancak insanlar onu yeryüzündeki değişik bir güzellik olarak algılamaya başlamıştı.
Halbuki onların çoğu bir dağın zirvesine çıkıp, Logosun daha önce yaptığı gibi oradan yeryüzüne bakıp dünyanın güzelliğini zirveden seyretmemişti.
Buna karşılık Logos tekrar o umutsuzluğuna geri çekildi ve sanki kendisinin yarattığı dünya değilmiş gibi hiç ilgilenmedi. Bu defa Akara, Logosun sorumluluklarını kendi üzerine almaya karar verdi fakat Logosun bunu kendisine kolaylıkla vermeyeceğini de biliyordu. O nedenle yüreksiz Logos ve Bölücü Patos’tan dünyayı kurtarıp temizlemek için plan yaptı.
Diğerlerinin bilmediği ve tanımadığı başka bir tanrı biliyordu. Tanrı Cypher’i. Cypher bilgisizin tekiydi ancak yok etme ve düzenbazlık tanrısıydı. Carnac’a bilinen veya bilinmeyen her türlü yok edici belanın gelmesine Cypher in yol açtığı inancı vardı. Aslında onun yokediciliğine, Patosun neden olduğu konusunda tarihciler çok tartışmıştır.
Cypher’in ortaya çıkması konuşulmaya başlayınca, Logos temkinli davranarak Akaraya bu yeni tanrının kimliğini sordu.
Akara dedi ki “Cypher’i bende tanımıyorum ancak tanrı olmadığı kesin ayrıca yaratıcılık gücü olmadığını da biliyorum. Yağmuru kara çeviremez, insana can veremez, rüzgarı estiremez. Onun tek yapabileceği dağları aşındırmak, karları buhara çevirmek ve canlılara darbe vurmak. Sadece yok etme, zarar verme gücü var ne daha fazla, ne daha az. Biz onu kullanarak gücünü Patostan kurtulmak için kullanabiliriz.”
Bunu duyan Logos, dünyasının ilk yarattığı günlere döneceğinin hayali ile mutlu bir şekilde bu yeni tanrı Cypher’i aramaya giderken Tanrıçanın yüzündeki hafif gülümsemeyi fark etmedi bile.
Logos, Cypheri bulduğunda düşündüğü gibi bir tanrı bulmadı, sanki azametin anti tezi gibi zayıf, bitkin, yıpranmış ve tükenmiş gibi duruyordu. Diğer tanrıların yapısından çok uzaktaydı. Buna rağmen Hayat Tanrıçasına hürmeten de olsa, Cypherden destek istemeye karar verdi.
Ancak onun bilmediği şey, Akaranın ondan önce geldiği ve Cypher’e fırsatını bulduğu zaman atalarını yok etmesini istediği idi. “Önce Patosu öldürmelisin” demişti Akara, “Logos ise idealist ve zayıf, onu daha sonra boş bir zamanında öldürebilirsin”.
Cypher hiç şeytanca düşünmeden saflıkla inanmıştı, hayatın yöneticisi Tanrıçaya.
Patos ile karşılaşmasından önce, Logos, Patosun görmesini engellemek için Cypherin etrafını bulutlarla çevirerek ona ölümüllüğünü gizleyen çok güzel bir kılıç verdi ve Patosun hüküm sürdüğü derin vadiye doğru yola çıktılar.
Vadinin tam ağzındaki büyük ağaçlarca oluşmuş ormana bakınca, değişikliğin tanrısının orada bulunduğuna dair en ufak bir tahmin bile yürütmek mümkün olamazdı. Ancak onlar iyice yanaştıklarında, Patos gölgelerden dışarıya çıktı. Elinde sağa sola savurduğu yeşil renkli, en iyi ağaçtan yapılma bir mızrak vardı. Mızrak sanki barış dolu yeşil ormanlardaki huzurun ve hayatın ışığını yansıtıyor gibiydi.
Bu silahı sadece bir tek kişi yapabilirdi. O kişi ise diğerlerinin gelişini Patosa önceden haber veren kişiden başkası değildi. Tanrıça Akara. Gizli bir köşede Logos, Patos ve Cypherin kaçınılmaz sonlarının gelmesini sabırla bekliyordu.
Savaş hızlı ve öfke doluydu. Cypher’ın yukarıda tuttuğu ışıltılı kılıç ile yaptığı atağı gören savaşçılar söyleyecek hiçbir söz bulamazdı. Patos sadece üst üste gelen darbelerden elindeki mızrak ile korunmaya çalışıyordu. Logos ise yalnızca önünde süregelen dövüşü seyrediyor ve Patos'un hak ettiği sonu bulması için dua ediyordu.
Sonunda dövüş tanrıların savaşına dönüştü. Patos, güneşi kapatarak dünyayı karanlık hale getirdi. Cypher kendisini derin ve karanlık vadinin içerisinde kör olmuş gibi hissetti. Patos mızrağı ile saldırarak rakibinin omuzunda bir sıyrık açtı. Bunun üzerine öfkelenen yaralı tanrı yokedici gücünü vadinin üzerine yağdırdı. Kayalar alevlenerek yürümeye başladı ve Patos'u çepeçevre kuşattılar, Cypher kılıcını savurdu ve Patos’un sol elini kopardı. Patos acı içerisinde gökgürültüsü gibi haykırırken kanı dışarıya püskürüyordu.
Cypher ve Logos zafer sevinci ile onu seyrederken birşeyler oldu. Patos ve Cypher'ın bedenleri değişmedi ama zihinleri yer değiştirdi. Sanki Patos, Cypher'ın bedeni içerisine girmişti ve Cypher de az önce ölümcül yara açtığı bedene hapsolmuş gibiydi.
Acı içerisindeki Cypher'ın ruhu ölmeyi reddederek, refleks bir hareketle elindeki mızrağı kendisinden çalınan ve içine Patosun ruhunun girdiği bedene fırlattı. Cypher/Lord of Destruction tarafından fırlatılan bu mızrağı Patos savuşturamadı.
Patos artık ölü vaziyette yerde uzanıyordu, Cypher'da neredeyse ona katılmak üzere idi. Zorlukla yerden doğruldu ve biraz önce kendi bedeni içerisindeki iken çağırdığı yok edici alevden taşların yanına giderek, ke*** kolunu dağladı ve kanamayı durdurdu, daha sonra sahip olduğu güç ile ke*** parçayı eski yerine koyduğunda, kolu sanki hiç kesilmemiş gibi oldu.
Tamamen düzeldikten sonra yenilenen gücü ve enerjisi ile herkesin duyabileceği şekilde haykırdı.
“Yeniden doğdum, benden korkun, artık rakipsizim”
Bir güç gösterisi olarak vadiyi darmadağın ederek taş yığınlarından, taşa benzeyen ancak camdan bir anıt yarattı. Her yöne uzanan kesitleri ile anıt güzel değildi ancak muhteşem görünüyordu. İnsanlar anıtın yapımındaki mucizevi şekli görmek ve onun yapıcısı tanrı Cypher'a saygı göstermek için üşüştüler.